Kıbrıs Türk Barolar Birliği İnsan Hakları Komitesi, Mülteci Hakları Derneği, Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı ve SOS Çocuk Köyü bünyesinde yürütülen “Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme Projesi” tarafından denizlerdeki ölümlerle İlgili Ortak Basın Açıklaması

18.05.2018

Kıbrıs’ın kuzey sahillerine insan bedenlerinin vurması ile mülteci hakları konusunda atılması gereken adımlar yeniden konuşulmaya başlandı. Oysa ki hemen hemen her gün, ülkelerindeki savaş ve zulüm ortamından kaçan onlarca çocuk, yaşlı, kadın, erkek yasaların öngördüğü ve güvenli olan yollardan adaya giriş yapmaya çalışmaktadır. Buna rağmen iç hukukun parçası haline getirilen uluslararası hukuka aykırı olarak, sığınma ihtiyaçları olduğuna dair devlet yetkilileri tarafından değerlendirme yapılmadan girişleri reddedilmektedir. Böylece sığınmak için topraklarımıza gelen veya adanın güneyine geçmeye çalışan kişiler, güvensiz koşullarda yol almaya ve kendilerine fahiş ücretler ödedikleri insan kaçakçılarına muhtaç bırakılırlar.

Mülteci ve sığınmacıların korunması hususu birçok boyuttan oluşur. Bunlar arasında; tehlikeli ortamlara geri döndürülmemek, adil ve etkili iltica prosedürlerine erişim ve uzun vadeli çözüm temin edilene kadar temel insan haklarının ihlal edilmesini engellemek yer alır.

Kıbrıs’ın kuzeyinde etkili bir sığınma sisteminin olmaması hem ülkeye giriş yapmaya çalışan mültecilerin hayatlarını tehlikeye atmakta hem de zulümden kaçtıkları ülkelere geri gönderilmelerine sebep olmaktadır. Sınır kapılarındaki uygulamalar ve yol açtıkları sonuçlar ne vicdanlara ne de iç hukukumuzun parçası olup yetkililerin uygulamakla zorunlu olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Küçültücü Muamele ve Cezaya Karşı Sözleşme, Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve Çocuk Haklarına Dair Sözleşme altındaki yükümlülüklere sığmaktadır. Ayrıca ülkemizde yaşayan ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından sığınmacı ve endişe duyulan kişi statüsü kazanmış kişilere, insani koşullarda yaşayabilmeleri konusunda destek mekanizmaları da sağlanmamaktadır. BMMYK tarafından verilen koruma belgeleri, sığınmacıların sadece adadaki kalışlarını geçici bir süreliğine yasal bir zemine oturtmakta, çocukların devlet okullarında okuma hakları, ailelere devlet hastahanelerini kullanma hakları ve çalışanlara da sosyal sigorta sisteminden faydalanma dışında herhangi bir hak tanımamaktadır. Savaştan ve zulümden kaçan bu insanlar, devletten sosyal, ekonomik ya da psikolojik bir destek görmemektedir.

Ülkesinden genellikle kaçarak ayrılan bir mülteciden, sığınma ülkesine yasal olarak giriş yapabilmenin gereklerini yerine getirmesini beklemek pek mümkün değildir. Bu sebeple Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Sözleşme’de de belirtildiği gibi, izinsizce kendi topraklarına giren veya bu topraklarda bulunan mültecilere, devletler tarafından yasa dışı yollardan girişleri veya bulunuşlarından dolayı ceza verilmemesi gerekir. Buna rağmen düzensiz yollardan gelip, hayatlarını kaybetmeden ülkemize varabilen mülteciler tutuklanmakta, tutuklu olarak Ceza Mahkemelerinde veya Askeri Mahkeme’de yargılanmakta ve büyük oranda hapis cezası alarak Merkezi Cezaevi’ne gönderilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde belirtilen adil yargılama standartlarına aykırı olan bu uygulamada, yetkililer tarafından ne tercüman ne de adli yardım sağlanmaktadır. Bugüne kadar gerek avukat temini gerekse tercüman ihtiyacının karşılanması, mültecilerin kendi çabaları ya da sivil toplum örgütleri eliyle yürütülen projeler vasıtasıyla karşılanmaktadır.

Gerek sınır kapılarında girişleri reddedilen, gerekse usulsüz girişleri nedeni ile hapis cezası alan mülteciler, bireysel durumları ve kaçış sebepleri hiçbir değerlendirmeye tabi tutulmadan, birçok uluslararası sözleşme tarafından korunan, geri göndermeme prensibi (non-refoulement) ihlal edilerek hayatlarının ve özgürlüklerinin tehlikede olduğu yerlere geri gönderilmektedirler. Sığınmacılar uygunsuz koşullar altında polis gözetiminde tutulmaktadırlar. “Bekleme odaları” olarak adlandırılan ve yasal limanlarda bulunan odalar, tutukluluk koşullarını aratmamakta ve sığınmacılar orada özel gereksinimleri, yaşları, sağlık durumları göz önünde bulundurulmadan hijyensiz odalarda tutulmaktadırlar. Düzensiz yollar ile giriş yapanlar ise polis hücrelerinde diğer zanlılar ile birarada bekletilmekte, insani olmayan şartlarda barındırılmakta ve paraları yoksa yemek bile yiyemeden yargılanmayı beklemektedirler.

Ölü bedenlerin kıyılarımıza vurması, bir “mülteci krizi” olmaktan çok, mevcut yasa ve uygulamaların yarattığı bir krizdir. Kabul edilmesi gereken tek gerçek, içinde yaşanılan şiddet ortamının mültecilere hayatlarını kurtarma, zulüm ve savaşlardan kaçma yolundan başka bir seçenek bırakmadığıdır. Bu sebeple iç hukukun parçası haline getirilen uluslararası düzenlemelerin emrettiği uygulamaları hayata geçirmek için adım atılması elzemdir. Kısacası Kıbrıs’ın kuzeyindeki hak ihlallerini sonlandırma seçeneğimiz vardır. Bunu gerçekleştirmek için, devlet yetkililerinin sorumluluk alma zamanı çoktan gelmiştir.

Kıbrıs Türk Barolar Birliği İnsan Hakları Komitesi, Mülteci Hakları Derneği, SOS Çocuk Köyü “Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme Projesi”, Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı.